5 Ağustos 2007 Pazar

Avatarlar - Bayanlar İçin

İşte avatarlarımız ..

Sıcak havalarda anne adaylarına tavsiyeler!

Sıcak yaz günleri geldi çattı. Sıcak havalar ise özellikle hamileliğinin ileri dönemlerinde bulunan anne adaylarının işini zorlaştıran bir etmen.

Ancak alacağınız önlemlerle ve bazı konulara dikkat ederek sıcak yaz günlerini daha rahat geçirmeniz mümkün.

Yazı daha rahat geçirmek için neler yapabilirsiniz?

Fatura ödemek, alışveriş vb. gibi dışarıda olmanızı gerektiren işleri ve yürüyüşlerinizi öğleden sonra ya da akşam yapın.

Hava sıcaklığının 30 dereceyi aşması durumunda gölgede veya iç mekanlarda kalın. Hava raporlarını dinleyerek günlük faaliyetlerinizi hava durumuna göre ayarlayın.

Güneş ışığını yansıtan açık renkli giysileri tercih edin. Koyu renkler ısıyı daha fazla hissetmenize neden olur.

Pamuk, keten gibi nemin çabuk buharlaşmasını sağlayan ve cildinizin nefes almasına olanak veren doğal kumaşları tercih edin.

Bol bol sıvı alın. Özellikle hamilelik sırasında sıvı kaybına karşı önlem alınması çok önemlidir.

Baş dönmesi veya halsizlik hissi oluşursa güneşli ortamdan uzaklaşın. 10.00-16.00 saatleri arasında güneşe maruz kalmamaya gayret edin.

Açık havada her zaman gölgede oturun.

Güneş yanıklarını önlemek amacıyla dışarı çıkmadan 20 dakika önce güneş koruyucu krem sürün. Hormonlardan dolayı hamilelikte ciltte yanık ve lekelenme oluşma olasılığı daha yüksektir.

Serinlemek amacıyla sık sık duş alın.

Sıcaktan rahatsız olduğunuzda serinlemek amacıyla kullanmak üzere yanınızda şişe suyu taşıyın.

Şişkinlik oluşmasını önlemek ve dolaşımı iyileştirmek için sık sık ayaklarınızı yüksek bir yere uzatarak dinlenin.

Su toplamasından kaynaklanan şişkinlikleri önlemek amacıyla tuz alımınızı kısıtlayın.

Fırsat buldukça kısa süreli de olsa uyuyun.

Kendinizi çok yorgun hissediyorsanız, ev işleri, yemek veya dışarı işleri konusunda yardım isteyin. Hamileliğiniz ilerledikçe sıcak havalarda her zamanki rutininizi devam ettirmeniz zorlaşacaktır. Aileniz, arkadaşlarınız ya da komşularınızdan yardım isteyin ya da bu dönemde ev işlerinde yardımcı olması için birini tutun.

www.aile.org

Doğum Korkularına Son!

Hiç bitmeyecek gibi gelse de anne adayları için dokuz aylık dönem göz açıp kapatıncaya kadar geçer. Bu süre içersinde birçok kadın doğum anını büyük bir sabırsızlıkla ve korku içinde bekler. Birçok anne adayı, acaba doğum sırasında bir sorun çıkar mı, hangi yöntemi seçsem daha iyi olur, sancılarla başa çıkabilecek miyim diye endişelenir. Peki bu korkuyla nasıl başa çıkılır? İlk adım bilgilenmektir! Uzmanların doğum korkularına ilişkin söylediklerine kulak verirseniz korkularınızı kolaylıkla yenebilirsiniz. Böylece çocuğunuzun dünyaya geldiği anı kabus olarak değil de dünyanın en güzel dakikaları olarak hatırlarsınız.

Arabada doğum

Doğumun ne zaman başlayacağından emin değilsiniz ve hastaneye vaktinde gidemeyeceğinizden korkuyorsunuz… Ya bebek daha fazla beklemek istemezse ve siz daha arabadayken doğum yaparsanız?

Böyle korkular genellikle bilgi eksiliğinden kaynaklanır. Doğum belirtileri sizin anlayacağınız şekilde gelişeceğinden telaş etmenize gerek yoktur. Ayrıca bu belirtiler kaçıncı bebeğinizi beklediğinize göre de değişliklik gösterir. Normal bir doğumun birkaç saat sürdüğü ve doğumun yaklaştığını artan sancıların haber verdiği göz önünde bulundurulursa özellikle ilk çocukta, arabada doğum yapma ihtimaliniz oldukça düşüktür. İlk defa doğum yapacak olan anne adayının ilk kasılması ile tam genişleme arasında birkaç saat geçebilir. Bilindiği gibi ilk çocukta rahim ağzı her saat başı 1 cm aralanır. Bu da doğum sancılarının başlağı anla doğum arasında belirli bir sürenin bulunduğunu göstermektedir. Bu size zaman kazandırır. Sancılar düzenli aralıklarla her 10 dakikada bir gelmeye başlamışsa ve 40 saniye sürüyorsa hastaneye gitmeniz gerekir. Ancak sancılar başladığında paniğe kapılmanıza hiç gerek yok. Sakin kalarak hastanenin yolunu tutmanızda fayda var. Ancak ikinci bebeğinizi bekliyorsanız genişleme daha hızlı olacağından hemen hastaneye gitmelisiniz.

Bu arada doğum yapacağınız hastanenin evinize olan uzaklığını, kullanacağınız yolu ve gideceğiniz zamana bağlı olarak trafiği de göz ardı etmemeniz de fayda var.

Ağrısız doğum (Epidural anestezi )

Doğum ağrısını kontrol altına almanın en etkili yolu olan epidural anesteziyi iğneden korktukları için ya da riskli olduğu düşüncesiyle pek çok anne adayı kabul etmek istemez. Ancak bilinenin aksine genel anesteziye göre komplikasyon riski daha azdır ve doğumun daha rahat geçmesini sağlar.

Tamamen bilgi eksikliğinden kaynaklanan bu korkulara doktorunuzdan anestezi ve oluşabilecek riskleri hakkında bilgi alarak son verebilirsiniz. Emin olun ki bilgilendirici bir konuşma tüm endişelerinizi ortadan kaldıracaktır.

Epidural anestezi vücudun belirli bir bölgesindeki ağrıyı durduran bölgesel anestezi türlerinden biridir. Mutlaka tecrübeli anestezi uzmanı tarafından uygulanmalıdır. Omuriliği çevreleyen ve dura adı verilen zarın etrafına lokal anestezik madde verilerek ağrının beyine ulaşması engellenir. Amaç sadece ağrıyı gidermek olduğu için anne adayı ağrı duymadığı halde dokunmaları hissedebilir ve bacaklarını oynatabilir.

Vajinal doğumda rahim kasılmaları düzenli hale geldikten sonra ya da rahim açıklığı 4 cm ulaştığında epidural anestezi yapılabilir. Gerekli doz verildikten 15-20 dakika sonra anne adayı kasılmaları hissetmesine rağmen ağrı duymamaya başlar.

Epidural anestezi sayesinde doğum ağrıları yok edilebilir ancak doğum süresince duyulan hisleri yok etmek mümkün değildir. Epidural anestezi uygulanan anne adayında bilinç kaybı sözkonusu olmadığı için doğum süresince uyanık kalmak ve doğuma aktif olarak katılmak mümkündür. Annenin bilinci açıktır. Böylece normal bir doğum yapar gibi bebeğin geldiğini görebilir ve doğumu baştan sona yaşayabilir. Epidural anestezi ağrısız doğum yapabilme imkanı sağlamakla birlikte, anne adayına doğum sonrasında çocuğu ile ilgilenme ve ona alışma olanağı da tanır. Çünkü epidural anestezisi ile yapılan doğum anneyi normal doğum kadar yormaz.

Hayalkırıklığı yaşamak..

Genellikle doğum sonrasında, yeni doğmuş bebeğiniz kucağınıza verildiğinde bir anlık hayalkırıklığı yaşayabilirsiniz. Bebeğiniz hiç de hayal ettiği gibi görünmüyordur. Ancak bu konuda endişe etmeniz çok yersiz. Yeni dünyaya gelen bir bebeğin cildi solgun ve buruşuk, kafası biraz şekilsiz ve yüzünde morluklar olabilir çünkü bebek ana rahminden henüz çıkmıştır. Bu durum en fazla birkaç gün sonra ortadan kalkacaktır. Bebeğinizle aranızdaki bağ her geçen gün güçlenecektir.

Bir başka durum ise bebeğin cinsiyeti konusunda hayalkırıklığı yaşama ihtimalinizdir. Bu nedenle uzmanlar, hamileliğin 4. veya 5. ayında ultrason muayenesinden geçerek bebeğin cinsiyetini öğrenmenizi öneriyorlar. Bu sayede doğum sonrasında hayalkırıklıği yaşanması önlenebilinir.

Sancılar ve ağrılar

O kuvvetli sancılara dayanabileceğinizi düşünemiyor ve kontrolünüzü kaybedeceğinizi mi sanıyorsunuz? Birçok kadın doğum sancısından korkar ve buna dayanamayacığını düşünür. Bu biraz da yaşadığımız toplum tarafından abartıldığı için anne adaylarının gözü daha da korkar. Doğumun sancılı ve ağrılı bir şekilde gerçekleştiği abartılarak anlatılır. Ancak günümüzde gelişen teknoloji sayesinde doğum sırasında özel yöntemler kullanılarak sancılar azaltılabilmektedir.

Bu doğum sancıları yüzünden duydukları korku nedeniyle birçok kadın son zamanlarda ağrısız doğum veya sezeryanla doğuma yönelmektedir. Ancak dikkat edilmesi gereken nokta, her kadının vücut yapısı ağrısız doğumu kaldıramaz. Örneğin ateş, atardamarlarda problem vs. ağrısız doğum için sakıncalıdır. Ancak sancıları yok etmek için akupunktur veya krampları yok eden ilaçları kullanmak gibi, ağrısız doğum haricinde de yöntemler bulunmaktadır.

www.kadinsaglik.net

Bebeğinizin Cinsiyetini Belirleyebilir Misiniz?

Çünkü,bebekler kadınların yumurtalarının erkeğin spermi ile birleşip yani döllenip , döllenmiş yumurta olarak kadının rahmine yerleşmesi ile oluşurlar.

Bebeğin cinsiyetini belirlenmesi bu döllenme sırasındaki spermin karakterine göre oluşur.

Spermlerde iki farklı karakter vardır.

Bunlar ;

X karakteri ( dişi bebek oluşturan sperm) ve

Y karakteri (erkek bebek oluşturan sperm) dir.

Kadında ise yumurtada sadece ve daima X karakteri vardır.

Doğada erkek karakteri XY'dir ,

kadın karakteri ise XX'dir.

Erkek bebek XY 'den oluşur yani ;

babadan giden sperm Y ise annedeki yumurta daimi X karakterli olduğu için bebek anneden X'si babadan Y'yi alarak XY olur.

Kız bebek XX'den oluşur yani ;

babadan giden sperm X ise annedeki yumurta daimi X karakterli olduğu için bebek anneden X'si babadan X'si alarak XX olur.

Yani ; bebeğin cinsiyetini babanın verdiği spermin cinsi oluşturur.

Kadının bu konudan hiçbir katkısı yoktur.

Bebeğin cinsiyetini daima baba belirler.

Şimdi düşünün ; erkek çocuk doğuramadı diye yıllardır eziyet edilen kadınların çektiklerini ve hallerini Cahilli,Bilimsizlik,Eğitimsizlik işte bu tip acı sonuçlar doğurur.

Bir bebeğin cinsiyetinin ne olacağını belirleyen spermin seçimideki tek faktör doğadır.

Bebeğin cinsiyetinin kız veya erkek olma sansı %50 - 50 'dir.

Hangi spermin yumurtayı dölleyeceğini binlerce farklı etken belirler ve bunlar her zaman koşullara göre çok çok farklılıklar göstermektedirler.

Erkek boşaldığında yaklaşık 200 milyon sperm bırakır.Bu spermlerin içinden enerjisi en fazla olan en haraketlisi yapısı en düzgün olan en güçlüsü ve de o andaki koşullara en uygun olanı diğer spermlerden önce yumurtaya ulaşır ve yumurtayı delerek içine girip onu döller.Bu yüzden bu olasılıklara müdahele etmek onları değiştirmek sansımız yoktur , tabiki şu anki bilgi ve teknolojimizle...

Nedir o zaman bu bebeğin cinsiyetini belirlediği iddia edilen saçmalıklar veya komiklikler ????? ;

En komiği herhalde Çin takvimi diye ortalıklarda gezinen şu gün şu saatte ilişkiye girerseniz bebeğiniz şu , şu gün şu saatte ilişkiye girerseniz bebeğiniz şu cinsiyet olur diyen bir zamanlar tahminimce eğlence olsun diye yapılan yazılan ama bilime inanmayan insanların doğayı zorlayarak hayal aleminde yaşamalarına sebep olan daha sonrada büyük hayal kırıklığı yaşamalarına sebep olan takvimdir.

Bunu eğlence olsun veya cinsel hayatımıza neşe getirsin diye kullanabilirsiniz ama bilimsel amaçla veya bir bebeğin cinsiyetini belirlemek amacıyla değil. Söylenenlerin hepsi gerçek dışıdır hiçbir bilimsel değeri yoktur.

İkinci olarak komik olanı ise ; kadının ve erkeğin çeşitli beslenme rejimlerini deneyerek bebeğin cinsiyetini önceden belirleme çalışmalarına girmeleridir , yok şu kadar süre ekşi yerseniz bebeğiniz şu cinsiyet, yok şu kadar süre tatlı yerseniz bebeğiniz şu cinsiyet olur diye tatlı komasına giren veyahut ekşi yemiş olmak için günlerce pastırma turşu yiyip perişan olan insanlar mevcuttur.Bu fikirde zannedersem ki yapılan bir bilimsel çalışmanın içinde geçen bir bulgunun asparagas haber olarak medya tarafından bütün yazı anlaşılmadan tek cümlenin yazılmış olması ile olabilir.

Bilimsel çalışmada basitçe geçen :

" X karakterli spermler yani dişi bebek oluşturacak spermler , Y karakterli spermler yani erkek bebek oluşturacak spermler asit veya bazlı ortamlarda farklı haraketlilik gösteriyorlar".

O zaman bunu gazeteci gözüyle alırsak asit ortam ne zaman oluşur tuzlu ve ekşi yiyince , böyle yiyin ki bebeğiniz şu cinsiyet olsun .Hangi ortamın hangi cinsiyet taşıyan sperme nasıl etki ettiğini özellikle yazmadım biliyorum ki bunu yazsaydım bunu okuyan aklıselim bazı vatandaşlarımız bilimin inadına tuzlu ekşili yemeğe başlayıp daha sonra susuzluktan yanarken "ah yaktın bizi" demesinler diye.

Çok çok özel laboratuar şartları altında tüp bebeğin çok ileri bir tekniği olan mikro-enjeksiyon dediğimiz yöntem uygulanırken sperm seçimi yapılabilmektedir ama bu kanunen ve ahlaken etik olarakta) yasaktır , yapılmamaktadır. Bilindiği kadarıyla özel izinler altında genetik bazı hastalıkları taşıyan çiftlerin hasta çocukları olmasın diye yapılan uygulamalar çalışma aşamasındadır.

Sonuç olarak ; bebeğinizin cinsiyetinin ne olacağı hakkında şimdilik herhangi birşey yapabilme gücüne yetkisine sahip değilsiniz. Bebeğin cinsiyetinin kız mı? erkek mi? olacağı tamamen Allah'ın seçimidir , söylentilere kulak asmayınız hayal aleminde yaşamayıp normal bir hamilelik yaşamanızı ve sağlıklı bir bebeğe sahip olmanızı dileriz.

www.mutluinsan.com

Umutlar Yeşeriyor; Düşükten Sonra Gebelik...


Bir düşük yaşadıktan sonra yeniden hamile kalmaya karar vermek zor olabilir. Yine de, bebeği kaybetmenin üzüntüsü biraz hafifledikten sonra yeniden hamile kalmak istemeniz de son derece doğal. Ancak yeniden hamile kalmadan önce fiziksel ve duygusal olarak hazır olana kadar beklemeniz gerekir.

Ne zaman yeniden hamile kalabilirsiniz?

Düşükten sonra mutlaka beklenmesi gereken, herkes için geçerli kesin bir süre bulunmamakla birlikte, doktorların çoğu sağlıklı bir hamilelik şansını artırmak için en az birkaç ay beklenmesini öneriyorlar. Kadın yeniden hamile kaldığında bedeni bu hamileliği destekleyecek durumda olmazsa, yeniden düşük oluşma riski artar.Rahmin iyileşmesi ve rahim içi çeperinin yeniden güçlü ve sağlıklı bir hale gelmesi zaman alır. Tıbben, düşüğün nedenini belirlemeye yönelik test ve tedaviler yapılmadıysa, iki ya da üç kez normal adet periyodu geçirildikten sonra hamile kalınması güvenlidir. Buna karşın yaşadığınız kayıptan dolayı duygusal sorunlar yaşıyor veya depresyon geçiriyorsanız, hamilelikte kendinize ve bebeğinize gereken özeni gösterebilmek için, duygusal anlamda hazır olmayı beklemeniz gerekebilir.

Yeniden düşük oluşma riski nedir?

Düşük yaşayan çiftlerin çoğu bunun yeniden başlarına gelmesinden endişe ederler. Buna karşın, araştırmalar daha önce bir kez düşük yapan kadınların %85’inin ve birkaç kez düşük yapan kadınların %75’inin bir sonraki hamileliğini sağlıklı bir şekilde geçirdiğini ortaya koyuyor.

Bununla birlikte, daha önce düşük yaşamış olmanız, 35 yaşın üzerinde olmanız, hamileliğinizi etkileyecek bir hastalığınızın olması (diyabet gibi) ve fertilite sorunlarınızın olması halinde hamile kalmadan önce mutlaka doktorunuza danışarak, onun yönlendirmesi doğrultusunda hareket etmelisiniz.

Yeniden hamile kalmaya nasıl karar verebilirsiniz?

Yeniden deneyip denememe kararı sadece çift olarak tamamen size aittir. Elbette, yeni bir hamilelik, kaybettiğiniz hamileliğin yerini tutmaz ancak yeniden dikkatinizi yoğunlaştırmanızı sağlayarak size yardımcı olabilir. Buna karşın yaşadığınız düşükle ilgili tıbbi komplikasyonlar söz konusuysa, yeniden hamile kalmak için çaba göstermeye başlamadan önce doktorunuzla görüşmelisiniz.

Yeni bir hamilelikte kendinizi nasıl hissedebilirsiniz?

Herşeyin planladığınız gibi gitmeyebileceğini bildiğinizden, düşükten sonraki hamileliğiniz normal şartlarda olduğu kadar neşe vermeyebilir. Bu dönemi biraz da olsa kolaylaştırmak için bazı öneriler:

Hamileliğinizin yakından izlenmesi konusunda ısrar edin.

Bebekle ilgili hazırlıklara çok erken dönemlerde başlamayabilirsiniz. Örneğin bebekle ilgili alışverişleri doktorunuzun bebeğin artık güvenle dünyaya gelebileceğini söylediği tarihe ya da doğum sonrasına erteleyebilirsiniz.

Bazı insanlar bu hamileliğinizde de düşük yapmamanız için neler yapmanız ya da yapmamanız gerektiği konusunda tavsiyelerde bulunabilirler. Bu tavsiyelerle başetmenin en iyi yolu, bunları dinlemek ama sadece kendiniz, eşiniz ve doktorunuzun sizin için en iyisi olduğunu düşündüğü şeyleri yapmaya devam etmektir.

Doğumdan sonra yaşayabileceğiniz duygular

Doğum deneyiminiz de kaybınızı yeniden anımsatacağı için burukluk verebilir. Bir yandan bebeğinizin gelişini kutlarken, diğer yandan kaybettiğiniz bebek için yas tutabilirsiniz.

Kaybınız anne-babalığınızı da etkileyebilir ve özellikle bebek hasta ya da çok sessiz olduğu zamanlarda anlık panik duyguları yaşayabilirsiniz.

Kendinizi daha fazla üzüntü yaşamaktan korumaya çalışabilir ve bebeğin güvende ve sağlıklı olduğundan emin olana kadar ona bağlanma konusunda ihtiyat gösterebilirsiniz.

Kendinizi zorda ve sıkıntıda hissediyorsanız, doktorunuza başvurarak bu zor zamanları atlatmanıza yardımcı olacak yönlendirmelerde bulunmasını isteyebilirsiniz.

www.aile.org

04-Ağustos-2007

15 Temmuz 2007 Pazar

Beslenme zekayı etkiliyor!


Çocukların beslenmesi, karın doyurmaktan ibaret değil. Beyni, dolayısıyla bilişsel gelişimi açısından da beslenmenin kritik bir önemi var.
Aileler genellikle sınav dönemlerinde, çocukların beyin aktivitelerini yükseltecek beslenmeyi sağlamaya çalışıyor. Dönemeç atlatıldıktan sonra da normale dönüyor. Ancak uzmanlar, sadece sınav dönemlerinde değil, anne karnından başlayarak, çocukluk çağı boyunca beslenmenin beyin gelişimi üzerinde direkt etkisi bulunduğunu hatırlatıyor.

Uzman Diyetisyen Selahattin Dönmez, beslenmenin bilişsel gelişim üzerindeki etkisini inceleyen araştırmaların büyük çoğunluğunun, 2 yaşından küçük çocuklar üzerinde odaklandığını belirtiyor. Yine de bu, 2 yaşına gelindiğinde beynin tüm alanlarının tam geliştiği anlamına gelmiyor. Beynin bazı alanlarında gelişim çocukluk, ergenlik ve erişkin dönemde de sürüyor. Ancak gelişimdeki ani yükselişler 7-9 yaş arasıyla, 10’lu yaşların ortasında gerçekleşiyor. Bu süreç özellikle beynin, planlama, strateji geliştirme, sorunları çözerken hipotezleri test etme, ilgi odaklama, uygun olmayan uyaranları baskılama ve bellek karşılaştırma gibi yönetsel aktivitelerinin gelişimi açısından önemli.

Demir eksikliği olanın okul başarısı düşük
Bilişsel gelişim açısından önemli kilit besinler belli. Bunlar iyot, demir, B grubu vitaminler ve omega-3 çoklu doymamış yağ asitleri.

Araştırmalara göre, anemisi olan çocukların gelişim düzeyleri, bilişsel performansları ve okul başarısı daha düşük. Beslenmeyle demir minerali 2 ayrı kaynaktan alınıyor. Hayvansal kaynaklı demir mineralinin vücutta kullanılabilirliği yüksek. Yağsız kırmızı et, tavuk ve hindi eti ile yumurta iyi birer kaynak. İkinci kaynak ise biyoyararlılığı daha az olan bitkisel kaynaklı demir. Pekmez, kuru meyveler, koyu yeşil yapraklı sebzeler, kuru baklagiller, fındık, fıstık ve susam başlıcaları.

Çinko eksikliğinde davranış bozukluğu
Çinkonun hafif veya orta düzeydeki eksikliği, büyüme ve gelişimi azaltma, bağışıklık sistemini zayıflatma etkisi yapıyor. Ayrıca bilişsel gelişim, dikkat, aktiviteler ve nöropsikolojik davranış motor gelişimini etkiliyor. Kesin mekanizması tam olarak bilinmese de, davranış bozukluğuna bile neden olabiliyor. Demir eksikliği bulunan çocuklarda, genellikle çinko da eksik oluyor. Kabuklu deniz ürünleri, kırmızı et, hindi ve tavuk eti, yoğurt, peynir, badem içi, ceviz, bulgur ve yer fıstığında çinko bulunuyor.

B grubu vitaminler öğrenmeyi etkiliyor
Son yıllardaki araştırmalar B grubu vitaminlerin bilişsel performansla ilgili olduğunu gösteriyor. Yaşamın erken döneminde et ve süt ürünleri içermeyen beslenme, ergenlik döneminde de devam eden B12 vitamini eksikliği, bilişsel performansta azalmaya zemin hazırlıyor. B12 düzeyi düşük çocuklarda akıcı zeka, kısa süreli bellek performansı normale göre daha düşük. Bu grupta yer alan folik asit, ceviz, kuru fasulye, mercimek, tam buğday ekmeği, ıspanak, karnabahar ve lahanada bulunuyor. B12 vitamini sadece hayvansal kaynaklı besinlerde var. Kırmızı et, tavuk ve hindi eti, balık, yumurta, süt B12 zengini. B6 vitamini kırmızı et, kuru baklagiller, kuru meyve, patates, havuç ve yeşil yapraklı sebzelerde bol miktarda bulunuyor.

Bebeklerin beyni için omega-3 önemli
Omega-3’ün bilişsel gelişim üzerindeki etkisi, daha çok yeni doğan bebeklerde incelenmiş. Araştırmalar, omega-3 eksikliği halinde, bebeklerde keskin görme fonksiyonunun, görsel objeleri tanımanın, bellek ve performans düzeylerinin düştüğünü gösteriyor. Omega-3 desteği dikkat ve problem çözme yeteneğini büyük ölçüde etkiliyor. Kanola ve soya yağı, ceviz, derin suda yaşayan balıklardan somon, sardalya, ringa, uskumru ve ton balığında omega 3 bulunuyor.

Okul çağındaki çocuklara sağlıklı beslenme önerileri

• Yaşına uygun enerji almalı

• Düşük ve çok düşük kalorili diyetler kesinlikle uygulanmamalı

• İlaçla zayıflama yöntemleri kesinlikle uygulanmamalı

• Yüksek proteinli şok diyetler yapılmamalı

• Sağlıklı beslenme mönüleri hazırlanmalı ve bu mönülerde protein, karbonhidrat ve yağ dengeli olmalı

• Diyet lifi yüksek, tam taneli tahıllar, kuru baklagiller, sebze ve meyve tüketimi artırılmalı

• Doğru ve sağlıklı beslenme eğitimi, düzenli olarak hem okulda hem de aile tarafından verilmeli. Devamlılığı sağlanmalı ve uygulamaları denetlenmeli.

• Besin ve sağlık ilişkisi anlatılmalı

• Fast food besin tüketiminin azaltılması sağlanmalı

• Öğün atlama önlenmeli. Günde 3 ara, iki ara öğün olarak planlanmalı

• Şeker ve yağ içeriği yüksek besinler tanıtılmalı, alımı ve tüketilmesi durdurulmalı

• Okul kantinleri mutlaka denetlenmeli

• Fiziksel aktivite ve spor etkinliklerine yer verilmeli.

Trafik ışıkları diyeti
Çocuklardaki şişmanlık giderek büyüyen ve üzerinde durulan bir sorun. Gelişmiş dünya ülkeleri, çocukların sağlıksız beslenmesini önlemek için bir dizi önlem aldı bile. İskoçya’da okul çağındaki şişman çocuklar için trafik ışıklarından esinlenerek bir rehber hazırlandı. Türkiye’de de çocuklar, hatta yetişkinler pekálá bu rehbere uyabilir. İşte trafik ışıkları diyeti:

Kırmızı besinler
Bu grupta, uzun süreli beslenmede kısıtlanması gereken besinler yer alıyor. Kızartmalar, patates cipsi, mısır gevreği, hazır pasta, kek, kurabiye, bisküvi, burger, tatlılar, şekerli, ballı ve çikolatalı kahvaltılık tahıl gevrekleri, şekerli besinler, şekerlemeler, çikolatalar, çikolatalı bisküviler, şekerli içecekler.

Sarı besinler
Öğünlerde önerilen veya belirli miktarlarda tüketilen besinler. Bunlar, kırmızı et, sosis ve burger köftesi, tavuk ve hindi eti, yumurta ve peynir, ekmek, pirinç, makarna, patates, şekersiz kahvaltılık tahıl gevrekleri.

Yeşil besinler
Her zaman rahatlıkla tüketilebilir besinler. Taze ve kuru meyve, taze sıkılmış meyve suyu, sebze yemekleri ve salata, evde hazırlanmış çorbalar, az yağlı süte eklenmiş kahvaltılık gevrekler, patlamış mısır.

Çocuğunuz süt içiyor mu?


Çocuğunuzun günlük kalsiyum ihtiyacının karşılanması için her gün en az iki bardak süt içmesi gerektiğini biliyor musunuz?
Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Galip Ekuklu, okul çağındaki çocukların beslenme saatinde içtikleri 200 miligram sütün, onların zihinsel ve fiziksel gelişmelerine ve boylarının uzamasına önemli ölçüde katkı sağladığını söyledi.

Sütün, yapısındaki besin unsurları açısından ideal bir gıda maddesi olmasından dolayı bebek, çocuk ve yaşlılar için vazgeçilmez bir besin kaynağı olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Ekuklu, sütün, kemiklerin oluşumu ve gelişimini sağlayan kalsiyum ve fosfor tuzlarının yanı sıra vitaminler ve mineralleri bol miktarda içerdiğini kaydetti.

"Okul çağındaki çocukların beslenme saatinde içtikleri 200 miligram süt, onların zihinsel ve fiziksel gelişmelerine, boylarının uzamasına önemli ölçüde katkıda bulunu" diyen Doç. Dr. Ekuklu, günlük kalsiyum ihtiyacının, en az iki bardak süt içerek karşılanabileceğini söyledi.

Yetişkin bir insanın günde 1 litre süt içtiğinde günlük gıda ihtiyacının yüzde 20-25'ini karşıladığını bildiren Doç. Dr. Ekuklu, şunları kaydetti:

"Bundan dolayı da her yaştaki insanın süt içme alışkanlığına sahip olması gerekmektedir. Süt, hayvansal ürünler içerisinde, insan hayatının her dönemindeki beslemesinde en başta yer alan ve vücudumuzun ihtiyacı olan besin elementlerinin tamamına yakın kısmını bileşiminde bulunduran tek gıdadır. İnsan beslenmesi için mükemmel bir besin maddesidir. Bileşiminde yüzde 87,3 su, yüzde 3,5 yağ, yüzde 3,4 protein, yüzde 4,7 laktoz, yüzde 0,75 mineral maddeler ve yüzde 0,35 oranında vitaminleri içerir."

Türkiye'de süt tüketimi ortalamanın çok altında
"Türkiye'de işlenmiş içme sütü tüketimi kişi başına yılda 6 litre civarında iken Avrupa ülkelerinde sadece işlenmiş içme sütü tüketimi kişi başına yılda 60 ile 170 litre arasındadır" diyen Doç. Dr. Galip Ekuklu, bu rakamların Türkiye'de süt ve eşdeğeri ürünlerin tüketiminin çok gerilerde olduğunu gösterdiğini ifade etti.

Sütün büyüme ve gelişmenin temel yapı taşlarını oluşturduğunu bildiren Doç. Dr. Ekuklu, özellikle kemik ve dişlerin oluşumu ve gelişmesinin yanı sıra vücudun birçok hayati fonksiyonunu sağlayan kalp, sinir ve kas hücreleri için gerekli olduğunu vurguladı.

Kalsiyumun yanı sıra sağlık için gerekli A, C, D, E, K, B2, B6 vitaminleri ile potasyum, fosfor ve proteinin önemli bir kısmının süt içerek karşılanabildiğini ifade eden Doç. Dr. Ekuklu, sütün, zeka ve göz için gerekli olan B12 vitamini açısından da zengin olduğuna dikkati çekti.

Hamile kalmak isteyenler...

Gaziantep’teki Tüp Bebek Merkezi’nin Medikal Direktörü Hakan Özörnek, “Gebe kalmayı planlayan kadınların, meyve, sebze, karbonhidrat ve etin dengede olduğu bir diyet uygulaması gerekir” dedi.
Hakan Özörnek, yaptığı açıklamada, ideal kiloda olmanın ruhsal ve fiziksel sağlığın yanı sıra bebek sahibi olmak için de önemli bir unsur olduğunu belirtti.

Aşırı kilo kaybının yanı sıra normalin üzerinde bir kiloya sahip olmanın da bebek sahibi olmak konusunda hem kadın hem de erkekler için aynı oranda risk unsuru olduğunu ifade eden Özörnek, şöyle dedi:

“Sağlıklı beslenmek, genel vücut sağlığının yanı sıra üreme sağlığını da etkiliyor. Gebe kalmayı planlayan bir kadının, meyve, sebze, karbonhidrat ve etin dengede olduğu bir diyet uygulaması, yağlı besinlerin alımını normal vücut kilosunu koruyacak şekilde ayarlaması gerekir. Şişmanlık, vücuttaki yağ dokusunun normalden fazla olması demektir. Vücuttaki yağ dokusunun artmasıyla hormonal metabolik hastalıkların ortaya çıkması ya da ağırlaşması arasında doğrudan bir ilişki olduğu bilinmektedir. Genetik, metobolik, hormonal ve sinirsel birçok karmaşık sistem şişmanlığın oluşmasında rol oynar.”

Özörnek, obezitenin, adet düzensizliğinin yanı sıra yumurtlama problemine sebep olduğunu ve dolayısıyla doğal yolla gebelik oluşumunu zorlaştırdığını ifade etti.

Fazla kiloları olan kadınların ideal kilolarına kavuşmaları durumunda, yumurtlama bozukluklarının düzelebileceğini, çocuk sahibi olmak isteyen, ancak fazla kilolarından dolayı olamayan anne adaylarının yağdan fakir, liften zengin yemekleri tercih ederek ve spor yaparak kilo vermeye çalışması gerektiğini belirten Özörnek, şöyle devam etti:

“Yeşil yapraklı sebzelerde, fındıkta, bademde ve baklagillerde yoğun bir biçimde bulunan folik asit, sağlıklı gebelik için önemli bir vitamindir. Anne adaylarına, bebeklerinin kemik gelişimi için güneşten yeterince yararlanmalarını ve kalsiyumdan zenginleştirilmiş yoğurt, süt, fındık, kuru baklagiller, yeşil yapraklı sebzeler, kurutulmuş meyveler tercih etmelerini öneriyoruz.”

Hamileler de seks yapar

Ortak bir bebeği beklemenin heyecanı iyi hoş da, ya çiftlerin cinsel hayatı ne olacak? Hamile kadınların seks hayatı hep bir tabu olmuştur. Anne adayının seksten uzak kalmaması, hem kadını rahatlatır, hem de evliliğin bu dönemden kötü etkilenmemesini sağlar.
Kaynak: Kelebek

Hamile iseniz hatta hamile kalmayı planlıyorsanız, bu konularda bilgi edinmek için zorlanmanıza hiç gerek yoktur. Hamilelikten önce çiftlerin cinsel yaşamlarına dair ayrıntılarla dolu kitaplar, makaleler ve hatta TV programları bile bulabilirsiniz. Doğumdan sonrası için de meraklanmanıza gerek kalmaz. Fakat aradaki dönemde yani ‘hamilelik sırasında’ seks konusuna pek değinilmez. Toplumların çoğunda hamile kadınlar için seks önemli bir tabudur. Bu nedenle de o konu hakkında kimse konuşmaz. Bir konuda, hepimiz çok yanılıyoruz. Hamilelik, dokuz ay sürecek bir hastalık değildir. Milyonlarca yıldan beri, milyarlarca kadın, aylarca süren hamilelik dönemini yaşamıştır ve elbette yaşamaya da devam edecektir. Hamile kadına yaşadığı dönemin ne denli büyük tehlikelerle dolu olduğunu, doğacak çocuğu için hayatında ne gibi kısıtlamalar yapması gerektiğini hiç durmadan hatırlatmanın da bir anlamı yok. Kuşkusuz, her kadın hamilelik döneminde de doğum sırasında da bazı sorunlar yaşayabilir. Ancak bir ihtimali, mutlak gerçek diye kabullenmek çok yanlış.

Aile birlikteliği sarsılabilir

Hamile kadının hayatında geçici olarak elbette bazı kısıtlamalar olacak. Kadının ve de doğacak bebeğinin sağlığını korumak açısından bazı önlemlerin alınması gerekecek. Ama anne ve baba adayına dokuz ay süresince seks yapmanın yasaklanması, ortak yaşamın geleceğini tehlikeye düşürebilir. Eşiyle hiçbir şekilde cinsel temasta bulunamayan erkek, bir süre sonra evinden ve eşinden soğumaya başlayabilir. Bu dönemde erkeğin bekarlık günlerine dönmesi daha sonra sıkıntı yaratır. Hamile kadın da eşiyle normal ilişkisini sürdüremediği için suçluluk duygusuna kapılabilir. Karı- kocaya cinsel ilişkinin yasaklanması, aile içinde büyük sorunlar yaratabilir. Normal seks ilişkisinden yoksun kalan kadın sinirli olur, karnında taşıdığı yavrusunun ona zarar vermeye başladığını düşünebilir. Hamilelikte seksi yasaklamak önemli psikolojik sorunlar da yaratabilir. Ebeveyn olmaya hazırlanan bir çiftin hayatını seks yasaklarıyla altüst etmek yanlış bir uygulama olur.

Bu satırları okuyup da ‘Oh, yasaklara gerek yokmuş’ diyerek bazı gerçekleri görmezden gelip, seks ilişkisini geçmişteki gibi sürdürmek de tehlikelidir.

Seks yapılır ama nasıl

Elbette hamile bir kadının seks hayatında bazı değişikliklerin de olması kaçınılmaz. Örneğin sevişme sırasında, erkeğin kadının üzerine abanması çok tehlikelidir. Böyle zamanlarda kadınla erkeğin sevişme sırasında yer değiştirmesi doğru olur. Seksten kaçınılması gereken durumlar da vardır: Daha önce düşük yapmış olmak, ikiz ya da üçüz bebek beklemek, rahim kanalının erken açılma olasılığı, kanamalar, doğum sancıları başladığı zaman ve baba adayı bebeği etkileyecek bir zührevi hastalık taşıyorsa elbette seks yapılmaması gerekir.

Hamile kadının sağlık durumu ve bebeğinin sağlık durumu elverdiği sürece hamile kadının dokuz ay seksten mahrum kalmasına gerek yoktur. Ve hatta böyle bir uygulama kadının ruh sağlığına da zarar verebilir. Üstelik evliliğinin geleceği için de tehlikeli olabilir. Kadın hamile de olsa, dişiliğini ön planda tutmalı. Eşlerin böyle bir dönemde birbirlerine yabancılaşmaları çok sakıncalıdır. Kadın, anne olmak için beklerken, yuvasını yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya bırakmamalı. Hamilelik döneminde, kadının seks hayatında bazı değişiklikler olması elbette kaçınılmazdır. Ama seks hayatını tümüyle ortadan kaldırması gerekmez ve de buna izin verilmemeli.

Hamileliğin ilk üç ayında seks

Kadın, hamile olduğunu öğrendiği gün, seks yasağını başlatmamalı. İlk üç ayda eşler, seks yaparlarken kendilerini çok daha rahat hissederler. Birbirlerine olan bağlılıkları artmıştır ve de duygularını sevişme sırasında belli ederler. Fakat bazı kadınlarda hamileliğin ilk üç ayı çok zor geçebilir. Kusmalar, göğüslerde sızıların başlaması, vajinada eskisinden daha fazla akıntı olması, kadının huzurunu bozabilir. Ayrıca bu dönemde vücuttaki hormonların dengesi bozulduğu için kadının ruh hali de sık sık değişebilir. Bu ani değişiklikler, seks ilişkisini de etkiler. Erkek, doğacak çocuğuna zarar vermek korkusuyla seks yapmaktan kaçınır.

Hamileliğin ikinci üç ayında seks

Genellikle dördüncü ayda, kadın hamileliğin sorunlarına alışır. Zaten bulantı ve kusmalar da bu dönemde kesilir. Kadın, kendini rahatlamış hissedince, eşiyle seks yapma isteği artar. Bazı kadınlar bu dönemde kendilerini eskiye göre daha dişi hissedebilirler. Göğüslerin büyümesi, vücuttaki dolgunluk bazı kadınların şehvet duygularını kamçılar. Bazı kadınlar ise hamileliğin ikinci üç ayını aynalardan nefret ederek geçirirler. Vücutlarındaki değişiklik onların sinir sistemine zarar verir. Ayrıca, seks yapmak da artık zorlaşmıştır. Kadının karnının büyümesi, erkeği de kadını da sıkıntıya sokar. Bazı erkekler bu dönemde eşlerini cinsel bakımdan daha çekici bulabilirler. Bazıları ise tam tersine sevişmeye karşı isteksiz olabilirler. Bir de anne karnında büyümeye başlayan bebeğe zarar verme korkusu erkeğin seks yapma isteğini azaltabilir. Doktor ve töre yasağı olmamasına karşın, hamile kadınların seks hayatlarında kaçınılmaz bazı değişiklikler yaşanıyor.

Hamileliğin üçüncü üç ayında seks

Hamileliğin son üç ayında seks yapmak, evli çiftler için bir öncelik olmaktan çıkar. Hamilelik epey ilerlediği için kadının hareket kabiliyeti de azalmıştır. Kendini sürekli yorgun hissedebilir. Doğum beklentisi, bebek için yapılacak hazırlıklar, kadının seksi düşünmesine fırsat vermeyebilir. Ancak bazı çiftler çok zor ve de uzun aralarla da olsa seks yapmayı sürdürebilirler. Son yıllarda, oral seks, elle doyum gibi yöntemler de kadının ve erkeğin seks hayatında önemli bir yer tutmaya başladı. Hamileliğinin sekizinci ayına gelen bir kadının en fazla isteyeceği şey, rahat rahat uyumaktır. Doğumdan sonra uykusuz gecelerin onu beklediğini düşünerek bir bakıma uyku depolamak ister. Doktor, aksini söylemedikçe, kadının su kanalları açılıncaya kadar yani, doğumun hemen öncesine kadar seks yapmasında bir sakınca yoktur. Tabii, doktora danışmak koşuluyla.